Bahçede Permakültür EpIsode 0

Her hikayenin bir başı vardır ve her zaman bu başlangıç güzel olmayabilir


Permakültür konusunu 2 yıl evvel, bahçecilik hakkında yabancı kaynakları kurcalarken görmüştüm. O anda bana biraz spesifik bir kült oluşum edasında gelmişti. İddia edilenler gerçek olmalarından uzak ve fazla iyimser geliyordu. 


Öte yandan bahçeye, babamdan bana kalmadan önce uygulamalarda bulunulmuştu bir yıl kadar. Bu uygulamaların içerisinde havuz suyuna göz taşı (Bakır Sülfat), roundup (glyphosate) ve benzer ilaç adı altında verilen zehirler konmuş idi. Rahmetli babamın da ağaç dikiminde aralıklara veya dikim şekline uymadığına tanıklık etmiştim. Hatta taş duvar dibine ekilmiş iki adet incir ağacı, zamanla büyüyerek bu duvarları kökleri ile sarmış ve yıkmışlardı.


O anki cahilliğim ve planlar doğrultusunda ilk işin bu yıkılan terasın istinat duvarının tamiri olması sebebiyle buralara ekilmiş incir ağaçlarını kesmek zorunda kaldık. O an hasat ve ağaçlardan alınan kazanım ön planda, hatta tek amaç olarak düşünüldüğü için; incirler de bu kararlar alınmadan iki yıl öncesinden beri mahsül vermediği için bahçeye dozer sokma fikri gayet normal idi.


Permakültür ile o zamanlar tanışmış olsam, o yıkılmış duvarı güzel bir rampaya çevirip 3,2 metreye yükselişi akıllıca çözebilirdim. Üstelik hiçbir büyümüş ağacı bu uğurda harcamazdım ve şu an sadece bahçedeki toprağı aşılamakla ve lonca sistemleri kurmak ile meşgul olurdum. Keşke demekten nefret ediyorum ama hiçbir şey bitmiş değil. Eminim önüme daha güzel fırsatlar çıkacak ve bunları farkedeceğim.


Hayatının ciddi bir kısmında en fazla saksıda menekşe yetiştirmiş ve topraktan veya bitkilerden zerre anlamayan birisi olarak alınan kararlar genellikle bahçeye davet ettiğim, konunun uzmanı sayılan kişilerce oluyordu.

İlk ormancı arkadaş, mahsül vermeyeceğini öngörüp, 2 badem, 2 çekirdeksiz nar ve bir adet pekan cevizini kesmişti. Bir de murt ağacı tabir ettiğimiz bir ağacı da kesmişti. Kendisine neden kestiğini sorduğumda, bahçede yer açılması için doğru olanı yaptığını söylemişti. 

Zaten önceki uygulamalardan çok habersiz olan ben, bu adamın aslında çok ta konudan anlamadığını, yevmiye artışı için kendi kendine iş çıkardığı şüphesine girip; bambaşka bir yerden bir tanıdık vasıtası ile bir orman mühendisini çağırdım. Bahçeyi gezerken ona anlattıkça onun gözleri büyüyor, benim sorumsuzluğum ve cahilliğim, işi teslim ettiğim adamın da oynadığı oyunu karşısında hafif kızgın bir surat ifadesi takınıyordu. 

Bu konu üstüne canım çok sıkıldı çünkü -bahçeyi düzelt- diyerek teslim ettiğim kişinin aslında işi; bahçeyi öldürmeye döndürdüğünü farkettim.

-kesilen ağaçların yaprakları habersiz şekilde bölgede sığırları olanlar ile paylaşılmıştı

-kesilen ağaçlar sağlıklı ve meyve verir durumda olmalarına rağmen, bu meyvelere fare gelmesi, kuş yemesi veya meyvelerinin erken olgunlaşmaları bahane edilerek kesilmişti

-suyun hiçbir şekilde oraya yetmeyeceği söylemi ile sürekli daha büyük ve daha modern bir havuz argümanları sürekli konu olarak açılmaya başlanmıştı

-ziraatçilere telefonlardan yollanan fotolar ve telefon konuşmaları ile anlatılan zehirlerin hepsinin, sürekli her hafta kullanılmaları gerektiği ve başka şekilde oradan meyve alınamayacağı söylenip durmuştu


Neticelere gelindiğinde ise elimdekiler şunlar idi;

4-5 adet 50lt lik saklama kapları içinde zehirler

Eskiden neredeyse 3 katı mahsul alınan ağaçlar yerine elimde kalan yaprakları ağarmış ağaçlar ve sağlıklı meyve verdiği halde kesilmiş ağaçlar

Dip-Kök faunası ve florası göztaşı ve ot ilacı uygulanarak öldürülmüş veya soykırıma uğramış ağaç kökleri


Bu esnada bir müddet kendimi bahçeden ayırdım, orada herşeyi kendi haline bıraktım ve okuma-araştırma işine giriştim. Ben kaç bahçıvan getirtirsem getirteyim, bu sorunlar dağ haline gelecek ve üstüme yıkılacaktı.


İlk Tanışma


Takip ettiğim sayfalarda ve izlediğim youtube videolarında sıkça "permakültür" kelimesinin geçtiğine dikkat ettim. Genelde Fukuoka'nın , Ekin Sapı Devrimi kitabına atıfta bulunuluyordu. Japon kültürü ile geçmişten gelen haşır neşirliğimden olsa gerek, o kitabın pdf'ine ulaştım ve okumaya başladım.

Kitabın giriş kısımlarını atlattıktan sonra gelişme kısımlarında soğuk terler dökmeye başladım. Bahçedeki florayı her katmanda katletmiş ve dağıtmış, belki orada dedemden yadigar kalmış aromatik bitkileri öldürmüş, ve onarılması imkansıza yakın bir hasara imza atmıştım. 

İnsan genellikle sonucu kötü olan hareketlerde kendisine pay biçmemeye çalışır ve üzerine bu yükü almaktan kaçar. Bu psikoloji genellikle rahat uyumayı sağlar ancak o ormancılara o güzelim bahçeyi terkedip giden bendim. Kapının anahtarını onlara ben verdim, istedikleri malzemeleri kendi paramla aldım ve onlar kendilerince gerekeni yaptılar. 

Bahçeye çok ciddi zararlar vermiştim. Onarmak, hatta daha sağlıklı hale getirmek zorundaydım.


Sabah akşam okumaya ve izlemeye başladım. Defterime notlar almaya başladım. 

İlk işim çöpe bu zehirleri atmak oldu. Ardından sebze yatakları kurmaya başladım. Hızlı hareket etmem lazımdı çünkü kendimi estetik tasarım yapacak lükse sahip hissetmiyordum. Etrafımdan atılmak üzere ayrılan ağaç budantılarını topladım. Yatakları kuracağım terasın üst toprağını alıp, kenara atıp tekrar malzeme ekleyerek bu yatakları doldurma işine giriştim. Doğal ve işlem görmemiş tahtalardan 50cm lik sebze yataklarını oluşturdum. Diplerini bir katman taş ile doldurup üstlerine bu ayırdığım üst toprak ile topladığım ağaç budantılarını dağıttım. Katman katman dolan yataklar 40cm'e ulaştığında saman siparişim gelmişti ve üstlerini saman ile malçlama yaptım. Malç işi bittiğinde kış gelmişti ve benim için ilk stratejik hedefim tamamdı. Atalık tohumlara ulaşmam ve üretim yapmam gerekiyordu. Ancak eldeki imkanlar ve o zaman sahip olduğum bilgiler henüz tam sindirilmiş halde değildi. Bu sebeple bu süreçte de stratejik hatalar yaptım.

Artık her günümü bahçede geçiriyor ve gözlem yapıyordum. Bahçede kendimin bile asla çiğnemeyeceği kuralları bu süreçte oluşturdum. 

-Asla biyo madde dışarı çıkmayacak, içeride dönüşecek ve toprağa geri karışacaktı

-Olabildiğince dışarıdan kontrollü şekilde budanan biyomadde getirilecek ve sıcak kompost yapılacaktı

-Doğal ilaçların tarifleri mevcuttu ancak minimum ilk iki yıl bu ilaçlar dahi kullanılmayacaktı. Bahçemi çekirgeler yiyip bitirse de, ağaçlarımı mantarlar kurutsa da bu maddelerin dönüşeceğini bildiğim için ben insan müdahalesini çıkartıp işi doğaya bırakacaktım

-Nazikçe, ağaçlar ve sebzeler; minimuma yakın olan optimum miktarda su ile beslenecek ve su asla israf edilmeyecek idi. 


Elime fazladan delikli tuğlalardan geçti, ben de ağaç altlarını bu tuğlalar ile daire şeklinde örüp buraları bir miktar ot kurusu ile malçladım. Damlama sistemi kurdum. Damlama sisteminin yavaş debisi yüzünden motor desteği almam gerekti. Şebeke elektrik bağlantısı istediğim ve hoşlandığım bir şey değildi ancak güneş ve rüzgar enerji desteği için maddi kaynağımın beklemesi gerekiyordu. Ben de bu maddi kaynağı bahçenin toprağını onarmaya ayırdım.


Minimum müdahale ile bahar aylarına geldiğimde hava ısınmaya başladı ve son donu atlattık. Heyecean ile atalık fasulyelerimi ve börülcelerimi balkabakları ile birlikte yataklarıma ve belirlediğim yerlere gömdüm. Fideleri yeterince güneşe maruz bırakmadığım için ve elenmiş toprağı sıkıştırmış olduğum için bitkiler boya uzamışlardı. Bu durum hoşnut ve istenen bir durum olmasa da kendimi geri çekmedim ve ektim.


Sonra o gün o saatte hiç tahmin etmediğim bir şey yaşadım.


Kocakarı soğukları diye tabir edilen soğuklar esnasında bitkiler için zarar yoktu ama bir esinti geldi. Bahçenin kuzeydoğusunda bir boğaz varmış, bu boğaz üzerinden sert ve keskin şekilde esen rüzgar, denize doğru akarken benim bahçeyi yerinden oynattı. Ekilen fideler kırık ve yerde; ağaçlar ise bir miktar güneybatı yönünde yatmış idi. 


O gün arazide geçirilen zamanın kıymetini anladım. Hiçbir haritada, hiçbir uydu verisinde hatta mahallede yıllardır oturan insanların dillerinde bile olmayan bu fenomeni bizzat yaşayarak tecrübe etmiştim. 

-Babam bu rüzgarın estiği yöne rüzgar kıran ağaçlar ekse idi; bu rüzgarın bahçeme zararı en az olacaktı, donlar daha hafif etki gösterecekti ve bahçedeki nemli hava yazın daha mevcut kalacağından, ılımanlaşan ortamda gelişim bir miktar daha artmış olacaktı. 


Ertesi gün kırılan fideleri çıkardım. Eşime anlattığımda şaşkındı. Normalde bu tip olaylardan etkilenmem ve üzülmem gerekirken, hadiseyi sakince karşılamış ve halen umutlu idim. Sanırım bahçedeki ekosistem kendisini yenilerken benim de insani bazı yaralarım ve kusurlarım düzeliyordu. 


Bahar aylarında en çok bahçemde uğur böceklerini görebilmek için dua ettim sanırım. Fidelerin bir kısmını mecburen güvendiğimiz bir satıcıdan aldık. Sebze yatağı terasında karakafes otu, cherry ve oturak domates, şeker pancarı, dereotu, marul, biber çeşitleri ve salatalık ektik. Saman fazlasını aralara malç yaptık ve her hafta damlama ile sulanmalarını sağladık.


Geç ekim börülceler büyümeye başlayınca (bunlar atalık olanlar) üstlerinde uğur böceği pupalarını gördüm. 3 gün sonra her yerdeydiler. Dünyalar benim olmuştu. Derken o gün alt terası yukarıdan izlerken daha şaşkınlık veren bir şeye şahitlik ettim...


Büyüyen yabani otların tepesine çıkan çekirgeler, etrafta yiyebilecekleri sayısız taze büyüyen ekili fide varken; bu otların tepelerine çıkıp taze yapraklarına konuyor ve sonra serçeler bunları alıp götürüyordu. O an Fukuoka'nın ve Mollison'un gözlem hakkında söylediklerini hatırladım. Gözlem gerçekten çok önemli ve doğa güzel bir öğretmen.

O kadar kopmuşuz ki ait olduğumuz yerlerden...


Sonrasında beklediğim giriş kursu'nun duyurusunu gördüm ve hemen kayıt oldum. Zaten 1 yıldır Lawton'un online kursunu bekliyordum ancak miktarı açıldığı yıl fazla gelince alternatif arayışına girmiştim. Kurs çok zevkli geçti ve orada da sertifika kursu duyurusu yapıldı ve oraya da kaydoldum.

Öğrenim derinleşmeye başladı ve bahçe bütün bunlar olurken kendi kendini onarmaya devam ediyordu. Ağaçların altını saran otlar gölge yapıyordu. Bahçede önceden çok sık gördüğüm hindibaların yerlerini başka otlar almaya başladı. Bahçedeki sinerjilere tanıklık ettikçe ben de güzel insanlarla tanışmaya başladım ve onlarla birlikte tasarım ürettik. Koi'lere selam :)


Kurslar sonrasında az çok kafamda neler yapabileceğimi düşünürken, ev yapma fikri henüz düşünülmediğinden; tasarımı mevcut yapıların yerlerini değiştirmeden ve oynamadan, sık ekilmiş tek tip ağaçları elden geldiğince onararak ve onlara yardımcı olacak türler ile destekleyerek yapmaya karar verdim.


Harita çıkarımı sonrasında tasarımım üzerinden burada bu seride düşündüklerimi ve yaptıklarımı paylaşacağım.


Bahçenin ismini de, Blog'a isim veren Meridian ismi olarak seçtim. Yaşayan her canlı önemlidir ve bir ismi olmalı diye düşünüyorum.